Sunday 22 March 2009

Yoğunlaştırılmış Joy Division Kürü

Yine senelerin getirdiği bir katır inadı. Kırmaya çalıştım ama sadece çatladı. Öncelikle Control, hemen ardından Peyote’deki Joy Division Gecesi, en son da 24 Hour Party People. Manchester’ın bir döneminin farklı bir açısını görmek açısından faydalı bir tedavi olduğu söylenebilir ancak ben hep Manchester’in başka bir yol izini takip ettim.

Anton Corbijn’in “uzun metrajlı fotoğrafı”, Tony Wilson ve ayrıca Opal ve The Revolters’ın muhteşem cover’ları bana kalanlar oldu.

Biraz Peyote’deki geceden de bahsetmek lazım, en çok onların katkısı oldu çünkü.
Opal’in Love Will Tear Us Apart cover’ında şarkıya giriş orjinalinden daha orjinaldi (Joy Division’a karşı bir gönül bağımın olmadığı bu cümleden de rahatlıkla anlaşılabilir). The Revolters’ın Digital’ı benim bile koptuğum anlara tekabül ediyordu. The Revolters’ın solisti - ki muhtemelen öyle bir niyeti yoktu – şeklen Ian Curtis’i en iyi karşılayandı. Bu geceyle ilgili olarak bir gece öncesinden kalan bir hoş durum da var. Ancak o anda yanımda olanlardan başka kimseye anlatmayacağım, bencillik yapacağım biraz evet. Sonuç itibariyle, her iki gece de güzeldi, hatırlarken ikisini bir arada hatırlayacağım :))

Kifayetsiz Kelimeler


Ben yaklaşık iki buçuk senedir İzmir’de bir brit/indie grubu kurmayı ve o grubu düzenli olarak bir mekanda çaldırabilmeyi başaramamışken ve tam anlamıyla bunu bu şehirde başarmak imkansızken siz neden gelip de bana dert yanıyorsunuz? Kime dert yandığınızın farkında mısınız?

Uzakta da olsanız sizin yaptıklarınızla avunuyoruz biz buralarda.

Katır İnadı


Ciddi ciddi intikam aldığını düşünüyorum. Çok pis intikam alıyor. İlk albümlerinden bu yana gayet iyi bilmeme rağmen hiç ilgi göstermedim çünkü. Evil klibiyle korkutmaya kalkmışlardı üstelik. Sonra Slow Hands bir ara duvarı yıkmaya çalıştı, başaramadı. Ancak Pioneer To The Falls’a direnemedim, playlist’te tek başına kaldı günlerce. Sonra albüm olarak dinlemeye başlamamla birlikte ne kadar çok Interpol şarkısı biliyor olduğuma şaşırdım. C’mere mesela. Deniz’in “we are sleeping, we are sleeping, we are sleeping” vurgusu gözlerimin önüne gelince uyandım C’mere’i nereden bildiğime.

Geç de olsa henüz dönülmez akşamın ufkunda değiliz. Bir nebze utanıyorum aslında. Velhasıl kelam son birkaç haftadır, mecburen dinlemek zorunda olduklarım haricinde, keyfi dinlediğim tek şeyden bahsettim. Şimdi bir C’mere çalıp dans etme zamanı.