Sunday 30 December 2007

SONSUZ

Çok fazla istediğini düşünürsün bazen. Olmazdır. Çok fazla hayal etmişsindir. Mümkün değildir. Arada yollar vardır, yıllar vardır. Sen bir noktasındır, isteğin dünyanın bir ucundaki bir noktadır. Noktalar kesişmez. Bunu biliyorsundur.

Sonra dersin ki, nokta sadece bir noktadır. Boyutsuzdur. Nokta ile ifade etmek yanlış olmuştur. Zaman vardır, mekan vardır, nota vardır, kelimeler vardır, vurgular vardır. Bütün halinde ilerlemektedirler, bütün halinde gelişmektedirler.

Paralel doğruları hatırlarsın. Uzayda ilerlerler. Kesişmeden, birleşmeden. Belki birbirlerinden haberleri vardır, belki de yoktur. Belki birinin diğerinden haberi vardır, diğerinin yoktur. Belki o biri, paralel doğrular olarak kalmak istemediği için sürekli uzayı zorluyordur. ‘Al beni sonsuzluğuna! Al beni sonsuzluğuna!’

Çok fazla istemişsindir, çok fazla hayal etmişsindir. Olmazdır, mümkün değildir.

Belki de böyle düşünmenin tek sebebi sonsuz ebatlardaki sonsuz işaretinde dolandığını kimsenin sana söylememiş olmasıdır. Sonsuzlukta ilerlerken kiminle paralel gittiğini anlayabilirsin, ama bir noktada kesişeceğini, birleşeceğini bilemezsin. Sonsuz ebatlardaki sonsuzun kesişen tek noktasına yaklaşan iki noktanın, birbirlerine paralel gittiklerini düşünmelerinden daha doğal ne olabilir ki?

Aynı sonsuzda olduğumuz için mutluyum.

(4 Aralık 2007 01:03 Norwich)

I smashed the window with my hands
And light poured in
And spring poured in
And roses grew between the cracks
Into the room that I stood in
And birds flew in
A million birds
A bright cacophony of birds
They lifted off the wooden roof

And light poured in